- ‘Kürt Çocuklar’ı Google'da aramak
Doğu’dan gelecek çocuklardan birini misafir etmeye karar
verdiğimizde, evdeki çocuklar en çok ‘Kürt Çocuklar’ı sormuştu arama motoruna.
Urfalı Muhammet Yusuf’la üç gün kaldıktan sonra ise ayrılmak
istemiyorlardı artık..
***
Henüz çocuk denilecek yaşta idim.. İlkokula gidiyordum..
1980’lerin başları.. Özallı yıllar yani.. Yıllardır ihmal edilen köyümüzün
altından, şehrimiz Şebinkarahisar’a gidecek yol inşaatında insanlar çalışıyordu..
Biz okullar kapanınca yaz aylarında ve tatil günlerimizde koyun kuzu otlatmaya
gidiyoruz.. Doğal olarak köyümüzün altından geçecek olan yolda çalışan işçileri
de görüyoruz… Onlarla zaman zaman sohbet ediyoruz..Şive ve konuşma tarzları
farklı olsa da anlıyoruz ne dediklerini..
BU
NASIL BİR ÖN YARGI
Zaman zaman köyümüzde ve çevremizde bir Kürt lafı
dolaşıyor, biraz acayip ve garip şekilde bahsediliyor onlardan..Bahsettiğim yer;
Giresun’a bağlı Şebinkarahisar.. Bir gün bu yol inşaatında çalışan insanların
birbirlerinden bir şey isterken anlamadığım dilde konuştuklarını duyuyorum..Yadırgıyorum.
Acaba ne demiş olabilirler..Biraz daha merakla kulak kabartıyorum.. İlk kez
duyduğum kelimeler.. O günü merakla akşam ediyorum.
Akşam olunca eve geldiğimde, bu durumu babam ve annemle
paylaşıyorum..
-
“Yolda çalışan insanlar kendi aralarında bir
garip konuştular biz hiç anlamadık..”
Babam gülümseyerek;
-
“Neden Kürtçe konuşuyorlar ki?” diye
soruyorum:
Babam;
-
“Adamlar Kürt, tabii anlayamazsın, ana dillerinde
konuşmuşlar” diyor..
-
Yani benim gördüklerim Kürtler miydi?” diye soruyorum
-
“Evet” diyor babam..
Heyecanla;
-
“Ama onlar da bizim gibi insan” diyorum..
Babam da en az benim kadar şaşkın ve tebessümle
-
“Elbette, hepimiz Adem Aleyhisselam’ın
çocuklarıyız” diyor..
Şaşkınlığım biraz geçse de memleketimizde duyduğum Kürt
imajını bir türlü normal insan profili
ile buluşturamıyorum kafamda..Aslında ailemizde ırkçı bir söyleme hiç şahit
olmamıştım..Lakin okulda, çevrede, köy odalarında duyduklarım bende Kürtlere
karşı önyargı oluşturmuştu..
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiJcWcj5fjjw0L9Dj5qdAsZ0q55DNUN6uL2MOPjVtuwIxcopxK9tE5koSjCUhUD6SSguTZ9_H_F5oRa-Gf93VbFOUeA8Rknjc3umjV0_F7Qz4zIMguXMEtd0mobSE4neWuZ965tzK44lwM/s320/FullSizeRender_7.jpg)
Derken gün batmış, köylüler gitmiş ve biz kalmışız kasabada.. Köyümüze gidecek araç yok..Cebimizde tek kuruş da.. Acıktığımızı, filmler bitince ve kasabada kaldığımızı anlayınca farkediyoruz. Mahcup mahcup kapanmak üzere olan birkaç lokantaya uğruyoruz, yemek istemeye cesaretimiz yok, sadece bir iki dilim ekmek talep ediyoruz, ama nafile.. Açız.
OMUZUMDA
BİR KÜRT ELİ
Köye de artık gidemeyiz.. Sabahlayacak yer arıyoruz. En
sonunda kasabanın meydanındaki parkta sabahlamaya karar veriyoruz, İki arkadaş
aç halde kafaları masaya düşürüyoruz..
Ne olsun birazdan omzumuza bir el dokunuyor;
-“Çocuklar hayırdır, siz neredensiniz?”
- “Karaoğul Köyü’nden..
-
“Kaldık
burada, köye giden traktörleri kaçırmışız…“
-
“Yemek yerdiniz mi?”
-
“Aç mısınız?”
Utanarak;
-
“Evet”
“Gelin benimle” diyor.. Mahcup bir
şekilde düşüyoruz peşine tanımadığımız bir adamın..Hem endişeli ve mahcubuz,
hem de hayatımızda ilk kez belki de bir ‘şeher’ yemeği yiyeceğiz diye
heyecanlanıyoruz..
Bir çorbacıya götürüyor bizi Mehmet abi,
sıcak çorbamızı içirdikten sonra, kasabanın en lüks otelinin kapısını çalıyor..
-
“Bu çocuklar bu otelde kalacak” diyor
Biz şaşkınız..Kendine de yer ayırtıyor
Mehmet abi.. Sabahlıyoruz otelde..
Çoktandır da böyle bir uyku çekmemişiz..
Sabah aynı şekilde sıcak çorba ve kahvaltı..
-
“Köye gidebilecek misiniz?” Diye soruyor bu
defa
-
“Araç bulabilirsek belki” diyoruz..
-
“Gelin benimle götüreyim sizi” diyor..
Düşüyoruz peşine, biniyoruz dev bir hafriyat
kamyonuna ve yaz sıcağında köyümüzün altına kadar getiriyor Mehmet abi bizi
-
“Nerelisin?” diye soruyoruz;
-
“Diyarbakırlıyım bu yolda çalışıyorum, sizin
yaşınızda iken babamı kaybettim”.. diyerek başlıyor hikayesini anlatmaya..Onun
da Kürt olduğunu öğreniyoruz..
Aradan yıllar geçiyor.. İlkokul,
ortaokul, lise Üniversite bitmiş.. Nihayet İstanbul’a geliyorum..
Çalışma hayatı.. Çocuklarımız oluyor..
30 yıl evvel benim yaşımdaki çocuklarım
okula gidiyorlar.. Bu kez Milli Eğitim ve İçişleri Bakanlığı’nın ortaklaşa
hayata geçirdiği “Biz Anadoluyuz” projesi kapsamında kardeşlik etkinliği yapılıyor..Gaye;
Doğu ile Batı’nın birbirini daha iyi anlaması ve kaynaşması..
ARAMA
MOTORUNDAKİ SIR
Oğlum Şerif Huzeyfe, Bağcılar Kadir Kuş İmam Hatip
Ortaokulu’ndan çıkışta eve gelince,
-
“Baba Doğu ve Güneydoğu’dan misafir çocuklar
gelecekmiş birer tane çocuğu misafir edebilirmişiz.. Ne dersiniz?" Diye
soruyor.
-
“Sence misafir edelim mi?” Diye soru ile
karşılık veriyorum...
Şerif Huzeyfe;
-
“Evet, lütfen rica ediyorum” diye ısrar
ediyor..
Bundan mutlu oluyorum..
Biz Doğu’dan çocukların geleceği tarihi
beklerken, ilginç bir detaya rastlıyorum bilgisayar ve cep telefonumdaki arama
motorlarında.. Şerif Huzeyfe, Ecmel Müjgan ve Esile Mübeccel kardeşler meğer bu
günlerde ençok “Kürt çocuklar” diye arama yapmışlar.. Onları resimlerle
tanımaya çalışmışlar..
Derken Perşembe günü geliyor ve Urfa,
Mardin ve Şırnak’tan 514 öğrenci İstanbul’a ayak basıyor..Çeşitli okullara
dağıtılıyorlar..Bizim misafirimiz Urfalı Muhammed Yusuf.. Çok sempatik çok tatlı
bir kardeşimiz..Hepsi birbirinden sempatik Anadolu çocukları..
Kucaklaşıyoruz, sanki ezelden
tanışıyormuş gibi Muhammed Yusuf’la..
Evimize geliyoruz..
İlk akşamdan, sanki 40 yıldır evimizin
bir üyesi, kısa sürede kaynaşıyoruz ve derin oyuna dalıyorlar Şerif Huzeyfe
ile..
Sadece Huzeyfe ile değil, Huzeyfe’nin
kardeşleri Ecmel Müjgan ve Esile Mübeccel ile de…
KARDEŞİM
BENİM…
Üç akşam evimizde kaldı Muhammed Yusuf..
Birlikte yedik, içtik, oynadık, sohbet ettik, dertleştik..Nihayet ayrılık günü pazar
geldi, yolcu ediyoruz. Ne Yusuf kolay ayrılmak istiyor bizlerden, ne biz kolay
veda edebiliyoruz Muhammed Yusuf’a..Sarılıyoruz.. Bir kez daha kucaklaşıyoruz..
“Yine gel Muhammed, aileni de al gel”
diyoruz defalarca..
Muhammed Yusuf’u on yıllardır ailemizin
bir üyesi gibi hüzünle uğurluyoruz Urfa’ya..
El sallıyoruz geleceğe ve kardeşliğe..
Merhaba ebedi kardeşlik..
Muhammed Yusuf’u yolcu ettikten sonra
aynı gün pikniğe gidiyoruz.. Oynarken Şerif Huzeyfe ve Esile Mübeccel’den bir
cümle duyuyorum;
- “Keşke Muhammed Yusuf gitmeseydi o da
bizimle pikniğe gelseydi..”
“Hepimizin
Anadolu’nun bir parçası olduğumuzu yaşayarak teyit etmiş oluyoruz bir kez daha..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder