Mehmed
Akif 100 yıl sonra, Abdullah
Tukay'la buluştu
"Tatar
gönlü neyi hisseder;
Güçsüz düşmüş, son üçyüz yılda,
Kader bizi ezmiş nasıl da.
Az mı mihnet çekti milletimiz,
Az mı gözyaşı dökülmüş"
Güçsüz düşmüş, son üçyüz yılda,
Kader bizi ezmiş nasıl da.
Az mı mihnet çekti milletimiz,
Az mı gözyaşı dökülmüş"
Evet bu satırlar bundan tam 101 sene evvel aramızdan
ayrılmış olan Tatar Halk Şairi Abdullah Tukay'a (1886 -1913) ait.. Emin olun,
ben de çoğunuz gibi haberdar değildim, Abdullah Tukay'ın şiirlerinden, doğduğu
köyden, çektiği ıstıraplardan.. Neyse ki kültüre, kültür adamlarına değer veren,
kurumlarımız, belediyelerimiz var..
Kültürel etkinliklerle adından söz ettiren Bağcılar Belediye Başkanı
Lokman Çağırıcı yaptığı uluslararası başarılı etkinliklere bir yenisini daha
ekledi ve İstanbul'dan yaklaşık 3 bin km uzaklıkta Milli şairimiz Mehmed
Akif'le Tatar Milli Halk şairi Abdullah Tukay'ı bir araya getiren uluslararası
etkinliğe imza attı. Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı ile ortaklaşa
gerçekleştirilen sempozyum, Kazan Federal Üniversitesi'nde düzenlendi. Sempozyumda,
75 tebliğ tartışılırken, tarihteki Altınordu Devleti'nin başkenti Bulgar
şehrinde de ayrıca özel bir program gerçekleştirildi.
100 yıl önce öğrencilere verilen başarı belgesi |
1898 tarihli Tataristan takvimi |
Az
mı gözyaşı dökülmüş
Daha önce Kafkaslara, Orta ve Kuzey Asya'ya gitmemiş
bir gazeteci olarak bu etkinliği düzenlediği ve bizleri de davet ettikleri için
müteşekkirim.. Abdullah Tukay, bundan
100 yıl önce söylediği, "Tatar gönlü neyi hisseder/Güçsüz
düşmüş/ son üçyüz yılda/Kader bizi ezmiş nasıl da/Az mı mihnet çekti
milletimiz/Az mı gözyaşı dökülmüş" ifadelerini, ya son yüzyılı
görerek yazsa idi neler söyler idi acaba.. Zira Tukay bu dünyadan göçtükten
sonra yaşanmıştı Komünizm çilesi, inkar, asimilasyon, tehcir ve yasaklar..
Ümitvar
olabiliriz artık
Örneğin Tukay'ın, köyünü anlatırken kullandığı; "..Burada,
evvelâ Kur'an âyetlerini okumuşum/ Öğrendim burada Resulümüz Muhammed'i.."
ifadeleri bugün dahi hayli lüks
geliyor.. Üstelik özerk Tataristan'da.. Zira son yıllarda kısmen rahatlama
yaşansa da, hala ezanlar, mescid/camii içinde ve dışarıdan duyulmayacak şekilde
okunuyor, devlet okullarında din dersi yok, din adamı kıtlığı had safhada, cami
ve mescidler çoğu zaman kapalı.. son yüzyılda maalesef kültür ve tarihini
unutmuş bir toplum var artık.. İfade edelim ki, Tataristan'ın başkenti Kazan'da
yapılan uluslararası sempozyumda ümitvar olmamızı gerektirecek işaretler de yok
değil.. Rusya'ya bağlı devlet okullarında başörtülü öğrenci görmeniz, burada Akif'le
ilgili sergi ve sempozyum yapmanız, Abdullah Tukay'ın sözlerini yazdığı marşı
seslendirmeniz oldukça heyecan verici.. Öğrendiğimize göre, kamuda da başörtüsü
serbestmiş, hem de Türkiye'den dahi önce.. Ezan konusunda ise Hristiyan
Ruslar'la Müslümanlar arasında kavga çıkmış, olay mahkemeye intikal etmiş,
mahkeme ezanın serbest okunması yönünde karar vermiş ancak, Müslümanlar yeni bir
kargaşa çıkar endişesiyle ezanı cami içinde ve hoparlörsüz okuyor.. Yine
Müslüman çocuklar dinini ve Kur'an'ını resmi olmayan medrese ve camilerde
öğrenebiliyor.
Mehmed Akif ve Abdullah Tukay sempozyumu Kazan
Üniversitesi Filoloji Bölümünde iki gün sürdü.. 10'u aşkın ülkeden tarih,
edebiyat bölümünden akademisyenler sunumlar gerçekleştirdi. Sempozyumun
açılışında Tataristan Özerk Cumhuriyeti Kültür Bakanı, Türkiye Tataristan
Başkonsolosu Sabri Tunç Angılı da hazır bulundu. Aslında Kazan
Türkiye'den 3 bin km. uzakta olsa da bana pek yakındı. Zira, Mehmed Akif'in
başyazarlığını yaptığı Sırat-ı Müstakim/Sebilürreşad gazetesinin belgeselini (Yoldaki
Çığır-4 Bölüm) yapan bir kimse olarak, Kazan'ı; Kazan'dan gelen mektupları,
Sebilürreşad'ın Kazanlı yazarlarını biliyordum..Dahası hacca gitmek için Kazan'dan
yola çıkıp aylar sonra İstanbul'a ulaşan hacı adaylarının Mehmed Akif Bey'i
görmek için Sebilürreşad yazıhanesine uğradığını da unutmuş değildim. Belki de
bu sebeple, Mehmed Akif ve Abdullah Tukay sergisinde Sebilürreşad ve Sırat-ı Müstakim'den
nüshalar bulunuyordu.
Süyümbike Camii- anıtı |
Kaderlerimiz
ortak ama..
Sergiyi gezerken, aslında bundan bir asır önce o
coğrafyanın insanıyla kültür ve dilimizin birbirine daha çok benzediğini de
hissetim. Aradan geçen asırlık süreçte, hem onların alfabesi değişmiş hem
bizim, hem onların kimlikleri Komünizmle yasaklanmış hem bizim tarih ve
inancımıza Kemalizm'le savaş açılmış.. Kaderlerimiz benzeşirken, kültür, yazı
ve dilimiz ecnebileşmiş.. Abdullah Tukay'dan 100 yıl sonra da, daha zor anlaşır
hale gelmişiz ve Tukay'ın şiirlerini anlamakta bizim kadar Tatar halkı da
zorlanır olmuş.. Tıpkı bizim Akif'ten, Akifçe duruş ve üsluptan uzaklaştığımız
gibi.. Her neyse sizleri 'kendine iyi bak' gibi nev zuhur bir ifade ile değil,
Tataristan'da beni ümitlendiren ve kaybolmayan bir veda ifadesiyle
selamlıyorum; "Rahmet Üzerige.."
27
yaşında veda etti- Abdullah Tukay
Abdullah Tukay'a dönecek olursak, (Abdullah Mehemmet Arif oğlu Tukayev) 26 Nisan
1886'da Kazan bölgesi Menger ili Kuşlavıç köyünde (şimdiki Tataristan
Cumhuriyeti Arca bölgesi) doğdu. Küçükken yetim kaldı. Elden ele dolaşarak
çocukluğunu Sasna, Üçili, Kırlay köylerinde geçirdi, ilk öğretimini Kırlay köyü
medresesinde aldı. 1895 yılından sonra Uralsk (Cayık) şehrinde akrabalarının
yanında aile terbiyesi gördü. Burada Mutiullah medresesinde okudu. Yine o
sırada medresenin yanındaki Rus sınıfına da gitti. Orada Tatar edebiyatı ile
halk edebiyatını incelikleriyle öğrendi, Arap, Fars, Türk, Rus ve diğer
halkların edebiyatları, Şark ve Garb medeniyetleri ile tanıştı. Tukay medresede
okurken şiirler yazmaya başladı. 1905 yılının başında gazetecilikle tanıştı. Cayık'ta
Tukay'ın şairliği ve yazarlığı gelişti, şöhreti bütün Rusya'ya yayıldı. Tatar halkının
sevgili şâiri oldu. 15 Nisan 1913 tarihinde
Kılyaçkin (Kileçkin) hastahanesinde tüberküloz hastalığından vefat etti. Onun
şiirleri dünyanın pek çok dillerine tercüme edildi. Doğumunun 100. Yılı
münasebeti ile Birleşmiş Milletler topluluğu (UNESCO) şâiri uluslararası alanda
tanıttı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder