19 Şubat 2017 Pazar

Direniş ve devrimin sembol şehirleri

Şehir, şehirlerimiz sıcak bir yaz gecesi 15 Temmuz akşamı tarihinde az görülen bir ihanete uğradı. Havadan, karadan, nefesi kesilmek isteniyor, boğazı sıkılıyordu aziz İstanbul’un... Ancak bu müjdeli şehir sabah ezanıyla birlikte o ihanet çemberini, haram lokmayı kusmaya başladı.



İnsanın anne babasını, doğduğu yer ve mekanı seçme hakkı olmadığı gibi bazı coğrafyaların, ülke ve şehirlerin de kaçınılmaz yazgıları vardır. Tıpkı Türkiye gibi, İstanbul gibi, Ankara gibi, İzmir ve Bursa gibi. Çanakkale, Maraş, Antep ve Urfa gibi.
Bazısı direnişle asırlar önce tanışırken, bir kısmı 10 yılda bir, hatta ayda bir göğüsler saldırıyı. Mesela son bir asırda nelere tanık olmadı ki şehirlerimiz. Çanakkale; 1915’te 250 bin evladımızın kanı ile yıkandı. Milli Mücadelede (Mücahade) Urfa ‘Şanlı’ Maraş ‘Kahraman’, Antep ‘Gazi’ unvanını boşuna almadı. Kiminde kıvılcımı Şahin beyler, diğerinde Sütçü İmamlar, öbüründe Hasan Tahsinler bir diğerinde Kara Fatımalar yaktı. Yemen’e gidenlerin neden gelmediğini, Hicaz çöllerinde kaybettiklerimizi, Kut’ül Amare’deki cengimizi saymıyorum bile. Habil ve Kabil’den beri meydanlar nelere şahitlik etmedi ki. Kimi inkılabı sırtladı; kimi Nemrudlara Şeddadlara tanık oldu, bazıları da İbrahimlere, Yusuflara. Direnişler, meydan muharebeleri, sokak çatışmaları, kutlamalar, devrimler hep buralarda yapıldı. Giyotinler de darağaçları da şehir meydanlarına kuruldu.
HER KENT ŞEHİR DEĞİLDİR
Bir bütün olarak dünya ve insanlık tarihi göz önüne alındığında 15 Temmuz 2016 Cuma gecesi yaşananlar eşine pek rastlanmış türden değildi. Elbette daha kanlı, daha büyük bedellerin ödendiği tarihler olmuştu. Ama bu kadar ihanetle sadakatin, siyah ile beyazın, baba ile oğulun, kardeş ile kardeşin bir birine bomba yağdırdığı vak’a pek olmamıştı.
Aslında şehir ve kent kavramları aralarında herhangi bir fark yok gibi görülse de aralarında ciddi farklar yatıyordu. Tıpkı medeniyet ve uygarlık kavramları gibi. Oysa bu kavramlar hep bir birinin muadili gibi kullanılıyordu. Oysa şehir; din ile aynı kökten gelen ve din-dünya ayrımı yapılmayan yerleşimlerin adı, kent ise tek kutuplu/dünyevî yerleşimlerin adıydı. Bu karakteristik ayrım sebebiyledir ki medeniyet şehirlerde ve uygarlıklar kentlerde tezahür etmişti.
O meydanlar nelere tanık olmadı ki...
‘Menderes’e yapılan Erdoğan’a da yapılmak isteniyor’ sözü Kazanlı Mustafa Amca’nın evinden fırlamasına yetmişti. Kazan, ‘Kahraman’ şehir unvanını gerçekten hak eden bir yer oldu. Millet, en zor gününde yanında olan, kendisi için bedel ödeyen, kendisini tam anlamıyla adam yerine koyan liderinin ‘Meydanlara çıkın, iradenizi çiğnetmeyin’ çağrısına koşarcasına cevap vermişti. Bayburtlu teyze ve 70 yaşındaki amca traktörüyle, eline aldığı tırpanla koşuyordu cuntacı askerlerin önüne. 1453’te zulme karşı direnerek fethe kalbini açan İstanbul, 1918’de işgale uğradığında beş yıl boyunca Ekim 1923’e kadar az çile çekmemişti. Halkının kıtlık ve sağlık sorunları yanında çok büyük çileler çektiği işgal döneminde milletimiz, son derece zor şartlara rağmen hem İstanbul’da, hem de bütün Anadolu’da işgale direnmişlerdi. 15 Temmuz ihanetini yapanlar gibi 95 sene evvel İstanbul ve Anadolu’nun işgalinde de işbirlikçi Türkler vardı. İstanbul başta olmak üzere şehirlerimizde işgale karşı çıkanlar, kurtuluş için icabında ölmeyi göze alarak, tereddüt etmeden tehlikeye atılan vatanseverlerdi. İşgal yıllarında işgalcilere karşı direnen, mitingler yapan, Cumhuriyet sonrası ise tepeden inmeci devrimlere ve Türkçe Ezan dayatmasına karşı direnç gösteren, 28 Şubat’ta İmam Hatiplilerin kapatılmasına itiraz yürüyüşü yapan İstanbul, 15 Temmuz akşamı da dört koldan direnişe geçti.
ANKARA’NIN 27 MAYIS TEVBESİ
15 Temmuz’da Ankara tarihi bir sınav verdi. Başta Kahramankazan olmak üzere Ankara’nın Kızılay meydanı, Genelkurmay ve Meclis önü direnişin adresi oldu. Sanki Milli Mücadele yeniden yazılıyordu. Bir zamanlar şapka giymeyenlerin asıldığı, İskilipli Atıfların darağacına çekildiği, Aşık Veysel’in bile sokulmadığı meydanlar 15 Temmuz’da milletin iradesi için direniyordu. Ankara belki de, ‘ruhsuz şehir, Tek Parti döneminin baskı merkezi’ utancını 15 Temmuz gecesi yerle bir ediyordu. Halkın iradesiyle seçilen ilk Başbakan Menderes’i indirecek darbecilerin yaptığı  555K eyleminin günahına tevbe ediyordu Kızılay. Kazan’ın, ‘Kahramankazan’ olarak tescili ve 15 Temmuz’un ‘Milli Birlik Bayramı’ olmasıyla alakalı düzenleme kabul edilirken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun şu sözlerini burada hatırlatmak istiyorum: “Bir toprak parçası, üzerinde ne yaşandığına göre anlam kazanıyordu. Boşken belki sadece bir arazidir. Ekip biçersiniz bunu tarla yaparsınız, üzerinde yaşarsınız köy olur mahalle olur. O toprak parçasında toplumsal hatıralar, hüzünler sevinçler yaşarsınız orası toprak olmaktan çıkar orası vatan olur.”
EFSANE MEYDANLAR
- KUDÜS: 1099’da Haçlı istilasına uğradı, 1917’den itaberen de İsrail İşgaline karşı direniyor.
- Gazze: Tankların önüne çıkan, yağan ateş bombalarına kendini siper eden çocuklarıyla hafızalara kazındı.
- Paris: 1789’da halk jakobenizmi yerle bir etti. Yeni bir çağ başlatıldı.
- Medine-i Münevvere: Cahiliye devri ve zulüm düzeni, Medinelilerin Hz. Muhammed’i daveti ve O’nun mücadelesine verdikleri destekle sona erdi.
- Kahire: 2011’de Tahrir Meydanı’na toplanan yüzbinler tek mermi atmadan on yıllardır süren diktatörlüğe son verdi.
- Havana: Küba’nın Devrim Meydanı, Küba Devrimi’nin şahlandığı alanda emperyalizme tarihi bir tokat indirildi.
- TAHRAN: Azadi (Özgürlük) Meydanı, 1979’ta binlerce İranlı, Şahlığı devirerek, kendi iradesine göre bir rejim kurdu.
İSTANBUL GEÇİT VERMEDİ
İSTANBUL... tarihin ilk dönemlerinden itibaren insanlara ev sahipliği yapmış, şehrin adı iktidar mücadelelerinin sonucu olarak ve aynı zamanda tarihsel seyrine yön veren şahsiyetlerin adıyla anılmıştır. Roma, Bizans, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti.. İstanbul 564 yıldır İslam medeniyetinin siyasal kıblesi ve tarihin yazıldığı merkez olurken evvelinde de farklı kültür ve medeniyetlerin başkentliğini üstlenmişti.
İşte bu şehir sıcak bir yaz gecesi 15 Temmuz 2016 akşamı tarihinde az görülen bir ihanete uğradı. Geçmişte de büyük ihanetler görmüştü görmesine ama bu defa çok farklıydı. Bu ülkenin mekteplerinde okuyan, suyunu içen, vergisiyle maaşını alan, kariyer yapan hainler güruhunun komplosuna maruz kaldı. Taktik ve yöntem farklı da olsa İstanbul bunu sindirememişti. Bu hain, haram lokma İstanbul’un boğazında düğümlendi. havadan, karadan, nefesi kesilmek isteniyor, boğazı sıkılıyordu bu tarih şehrinin.. Aziz İstanbul’un. Bu zilleti kaldıramazdı. Öyle de oldu. İstanbul sabah ezanıyla birlikte o ihanet çemberini, haram lokmayı kusmaya başladı.
YALINAYAK KOŞTULAR TANKA
İstanbul’un hatta diğer şehirlerimizin direnmesinin en önemli sebeplerinden biri, yukarıda bahsettiğimiz kentten şehirleşmeye geçiş davasının sonucuydu. Türkiye’de ötelenen, dışlanan, yok sayılan kesimlerin sesi olan bir siyasi hareketin içerisinden gelen Recep Tayyip Erdoğan bu şehirlerimizi çeyrek asırdır gergef gergef örmüştü. Kimisinde az kimisinde çok, ama hepsinde emeği, alın teri ve izi vardı. İstanbul Boğazı’nda gösterilen kahramanlığın en büyük dayanaklarından diğeri de, yıllardır cuntalara karşı bilenen, her on yılda bir anası ağlatılan milletin öfkesi olmuştur. Daha da önemlisi, kendi inanç, tarih, medeniyet ve yaşam tarzıyla özdeşleştirdiği, kendinden gördüğü bir liderin çağrısı makes bulmuştu. İşgalci güçlerin sergilediği acımasızlık, askeri onur ve şövalyeliğe sığmayan infazları da halkın hıncını artırmıştı. Silahları yoktu, hatta bazıları yalınayak koşmuştu tankın, füze ve namluların önüne.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DEVLET, İSTİKLAL ŞAİRİ’Nİ ‘İRTİCA 906’ KODUYLA FİŞLEMİŞ

Vatanında ‘Cüda’ İstiklal Şairi İlk kez Gazeteci Muharrem Coşkun tarafından kaleme alınan kitapta, İstiklal Şairi Mehmed Akif’in, marşını ya...